Kendi içimde yaklaşan fırtınadan bi kot bir tişörtle kaçtım. Konuşmamız gereken önemli konular varken konuşmamak için kırk takla attım, diğer türlüsü işime gelmiyor çünkü.. Hesaplaşmak için çok erken gibi ama böyle her şeyi de erteleyerek kaçamam gibi, her zaman paçayı kurtaracağıma nasıl inandırıyorum kendimi, şaşırtıcı. Hakkım var mı bilmiyorum ama biraz, sadece biraz anlayış bekliyorum. Çünkü şu yaşıma kadar sevgisini ilahlaştıran, muazzam ve hiç bitmeyecekmiş gibi gösteren kim varsa günü geldiğinde gözünde nefreti gördüm, samimi bulamıyorsam kusuruma bakma. Sorunu gayet iyi biliyorum, sorunun çıkacağı noktaları, kavganın harlanacağı yerleri çok iyi biliyorum, üstten bakmış gibi olmasın ama kaybedeceğim savaşların riskini almak beni rahatsız ediyor, göğüsümün ortasında kaba saba bir kuvvet nefesimi boğazıma düğümlüyor.. Hep sevilmek istiyorum diye manipüle ediyorum kendimi, sevgiyi hakettiğime ikna olmaya çalışıyorum, sadece iyi olduğum zamanlarda da buna gerçekten inanıyorum ama kısa sürüyor bildiğin üzere çok uzun süre stabil kalmıyor duygu durumum. Miktar belirtemem ama birinden birazcık fazla ilgi görünce, sevgi gösterisi görünce kaçasım geliyor, sevgi beni neden bu kadar korkutuyor bilmiyorum. Zaten insan doğası gereği bilmediğimiz, tanımadığımız şeylerden korkmaz mıyız? Yalnızken daha iyi olduğumu biliyorum, öyle, öyle de ne istediğimi bilmiyorum. Ve beklenti yorar, beklenti kırar biliyorum, yaşatmak istemiyorum. Sanki ne zaman birini kırmamak için daha fazla çaba sarfetsem amına koyuyorum sanki ortalığın, elimde toplayacak bir şey bile kalmıyor.. Dürüst olmak gerekirse de iyi insanlar beni haketmiyor...
22
öyle veya böyle hiç geçmeyecek sandığın zaman, sular seller gibi akıp gidiyor. tutmak istediğin zamanlarda, tutuklu kaldığın zamanlar da geride kaldı.. ardında bir bataklık bırakmış olsan bile önünde çiçekler ve güneş var, buna inanman gerek yoksa 23'ü de göremeyebiliriz. her şeyin yolunda olduğuna, iyi olacağına ve hep böyle kalmayacağına biraz inancın olsa iyi olabiliriz. son bir kaç senemiz böyle geçmedi mi zaten? biliyorum, bazen ne için yaşıyorum kavanozuna dalıp gidiyorsun, hep böyleydin sen, hep içinde fırtınalarla boğuşup dururdun tek başına.. bu yaşından beklediğim şeyler var, biliyorum çok büyük bir beklenti fakat lütfen, lütfen çık o kafesten, bu kafesin mezarın olmasını istemiyorum, hep iyi olmaya çalışırken git gide altüst olmanı istemiyorum. korkma, bu kadar korkak olma, biraz da dik dur, kendine bunu yaşatma. mutlu olmadığını biliyorum, ben çok mu mutluyum sanıyorsun, sabahın 5'inde banyonun soğuk fayanslarında oturup ağlarken, kendimden utanırken, yüzüme bile bakamazken hıçkırıklarımı yutarken mutlu hissetmekten oldukça uzaktım.. güçlü olucam, güçlü gözükeceğim derken omurgasızlaşıyorsun, insanlar değişmez biliyorum, ama törpülenebilir. mi? her seferinde aynı şeyleri yaşıyorsun, farklı insanlar ama hareketler ve hakaretler aynı? yalnızlığımızın nesi bu kadar kötüydü de kaçıp gittiğin insanlar çok mu iyi? vicdan muhakemenle baş başa kal biraz, yüzün olsun da neye dönüştüğünü gör.. kalbini kırabilecek tek kişi benken benim de seni kandırmam doğru olmazdı..
doğum günün kutlu olsun, 22..
Kendine Hapis Rapunzel
Ruhumun sesi gök gürültüsü gibi, damarlarımda sağanak yağışlar ve kalbimde fırtınalar.. Dengeli olmaktan veya güçlü görünmekten çok uzağım kendime göre, dışarıya nasıl yansıttığım önemli değil, artık hiç de umrumda değil.. Sanki bir şeyleri kafamda bitirmişim, sorunları elemişim gibi bir huzur çöküyor üstüme ara ara... Sonra o huzurdan rahatsızlanıp başa sarıyorum, üç dakikalık şarkılar gibi tekrar ve tekrar boşluğa bağırıp duruyorum.. Sürekli motivasyon konuşmalarıyla kendimi ayakta tutmaya çalışırken yalnız kaldığımda sesimi duyamıyorum, tüm güzel kelimeleri midemde sindirmişim gibi, daha da kötüye gitmemi sağlayacak ne varsa dönüp durmaya başlıyor etrafımda... Uyuyamıyorum, sürekli kusasım geliyor, karnıma ağrılar giriyor, yatakla kül tablası arasında gittiğim mesafe gece boyunca yaptığım tek aktivite ve o bile kardiyo gibi hissettiriyor.. Eriyip gidiyormuşum gibi hissettiriyor, günler geçiyor ama tarihlerin farkına varamıyorum, ekran ışığı altında yer yarılsın da içine gireyim diye bekliyorum sanki, birazcık daha efor sarfetsem kendi kendime yok olmayı başaracağım gibi... Tutunmaya çalışıyorum, en azından bazı günler.. Gerçekten deniyorum ve olur gibi oluyor, sanki gerçekten o anlardaymışım gibi oluyor ve sonra o his geliyor, evsizmişim gibi, kimsesizmişim gibi, kaldırım kenarında açıp da ezilmeyeceğini sanan bi çiçek gibi hissediyorum ve üzücü ama ne saçma bir yanılgı.. İnsanlar istedikten sonra en ücra köşelerde bile bir yaşamı dünyadan koparıp atabiliyor, benimse kopup gitmek için bir insana bile ihtiyacım yok.. Kendi kendime yeterince zarar verebiliyorum zaten.. Ne yapacağım hakkında en ufacık bir fikrim bile yok, Hansel'imin ekmek kırıntılarına ihtiyacım var bir yolunu bulabilmek için, ama bir yolu yok.. Böyle de olamaz, hatır için yaşanır mı? sanmam ama yaptığım bu tam olarak.. Sevdiğim üç beş kişi için biri gibi davranmaya çalışıyorum, hem de her gün.. Evden çıkıyorum ama öncesinde saatlerce kendimi bastırmaya çalışıyorum ve çok zorlanıyorum. Nasılım hiç bir fikrim yok ama mutlu olmadığıma eminim, nasıl bir insanım? hiç bir fikrim yok sadece ben benmişim gibi hissettirmiyor artık. Şimdilik bu kadarım...
Uyumsuz anahtar veya yanlış kapı
İlgi arsızı değildim, sürekli birlikte olmak veya işte yapış yapış bir ilişkide olmak benim sevgi dilim değil. hatta benim birine kolay kolay ihtiyacım bile olmaz, hep her şeyi ben hallederdim veya kalırdı öyle bu yaşıma böyle geldim. Ama nasıl bir sevgisizlik içindeymişim ki gelecek bir güzel söze muhtaçmışım, bir nasılsına tavmışım.. nasıl da varlık içinde yokluk çekmişim, nasıl da körmüşüm de bunu görememişim. Ama anlıyorum görmek istememişim, alışkanlıklar bağamlılık olurmuş şimdiyse yoksunluk krizindeyim.. Yanımda olman gereken zamanlarda o kadar yokmuşsun kii, bu gün bir su şişesini açarken bile ihtiyaç duydum sana, yazık oldu geçen tüm zamanlara, yazık oldu kurulan tüm hayallere..
Hayatınızdan geçip giden her insanın sizde anıları kalır geriye, deli dolu çılgınlıklar, tutkulu geceler ve eğlenceli sabahlara uyanırsınız. Ama anıların güzeli olduğu kadar kötüsünü de biriktirirsiniz çünkü hayat bu, hiçbir zaman tek düze ilerlemez.. İnsanlar gittiklerinde elimizde tecrübeler kalır, onların bize kazandırdığı.. Birinin adını duyduğumuzda hep son resim gelir aklımıza o son anıyla, ayrılıkla hatırlarız. Neden tanıdığınız gibi kalmaz ki, neden ilk görüşleriyle kazınmazlar ki zihnimize? Tanıştığım gibi kalmasını dilediğim çok kişi var, iyisiye hatırlamak istediğimiz insanlar neden hep kalbimizi kırar?
kusurlu
Tüm güzellikleri elinin tersiyle itmek de bir seçim, onlara kollarını açmakta. Kendime doladığım kollarım benim parmaklığım, benim bedenim kendi hapishanem ve kendimden başka kimseyi mahkum etmek istemiyorsam beni mazur gör, seni ne kadar sevdiğimin bir başka göstergesi bu sadece... Uzağında olup seni sevmek, yakınında olup sana zarar vermekten daha iyi bir seçenek gibi görünüyorsa bağışla beni öyle olması gerekti... Kaçtığımı inkar etmiyorum kesinlikle, kendisinin önüne engeller koyan bir tek kişi de ben değilim ama. Seni anlayanlar olduğu gibi beni de anlayanlar olacaktır günün birinde, beklentim zaten bu güne değil. tam da kalmam gerektiği zamanlarda kaçıyorsam tut yakala beni, avuçlarımdan kayıp gidiyor bu geminin dümeni.. hiç dilimden düşürmesem de seni yan yana da o kadar iyi değiliz aklıma gelip gidiyor üzülüyorum ama aklım da gidip geliyor o kadar da katlanması zor bir gerçek değil. zorla mı sevdiriyorum kendimi bilemiyorum ama sana yansıtmadığım onca şeyi bilsen '' sorun istemiyorum hayatımda'' cümlesine tepki olarak yaratılmış bir kadın olduğumu anlardın, komik ama hep dua ediyorum beni biraz anlama diye...
Yarım Şarap İle Sohbet
Yoruldum... Alışıldık bir şekilde, her zamanki gibi... Yoruldum hayatın koşuşturmacasına yetişememekten, onca iyi veya kötü farketmeksizin 7 milyar 924 milyon insan arasında kendimi bomboş hissetmekten, robotlaşmış ve duyarsızlaşmış geleceğin siması olmaktan, dalga geçtiğim onca şeye dönüşmekten ve hakkını savunduğum tüm duygulardan uzaklaşmaktan yoruldum. İsyan cümlelerinden, tahammülsüz satırlardan veya hislerle ilgili her paragraftan bıktım, usandım... Konuşmamayı, yazmamayı, ayak uydurmayı denedim, olmadı. Artık aynaya baktığımda boşa geçmiş bir ömür görüyorum, yanlış seçimler üzerine kurulu boş bir hayat kaldı sadece elimde... İnsan kendi kendine de yüzünü dönüp yaşamaya devam edemiyor ki, herkese dönersin de sırtını arkanda bir tek yine sen olunca nasıl dönersin ki? Aidiyetsizlik ve ebediyetsizlikle su gibi akan hayatın akışına nası da kapılıp gitmeyeyim şimdi, bir an önce sona yaklaşmak var iken çocuk aklımla nasıl inanabildim dolu bir hayat yaşayabileceğime? Her şeyi tadabileceğime? üstüme basıp geçmiş ölü bir çocuğun ayak izleri ve önümde ne kadar yaşayacağımı bilediğim bir yaşam var, bana bir şey olursa annem çok üzülür düşüncesi ile uyandığım sabahlar, tatsız tuzsuz kitaplar ve müzikler, kapitalist sistem köpekliği üçlüsü ile geçen günler kaldı bir tek elimde. Sevgi duygusu yerine koyduğum kedim ve sessiz, soğuk bir eve hapsettim kendimi, biraz üzülür gibi olsam da kendime başka bir şekilde ayak uyduramayacağımı biliyorum içten içe... Kendime ait bir alanım, evim de olmasa baştan aşağı sahtelikle dolup taşacağım. Beni yine bir tek benim tanımamdan, anlaşılamamaktan, sanrılardan, en çokta kendimi kandırmaya çalışmaktan çok yoruldum. Uzun lafın kısası harbiden yorgunum, bittim, tükendim, bakınız benim benliğimden eser kalmadı...
23:23
bütün olmaktan bahseder, paylaşmak nedir bilmeyenler, sevgiden bahseder, çıkarsız ilişki nedir bilmeyenler, ve bir de fedakarlıktan bahseder, sorunun kokusunu bile alınca arkasına bakmadan giden hayaletler... kafamda kurmuşum hep, kafamda fedakarlık da yapmışım, sevmişimde, ama hiç yansıtmamışım dışarıya... doğrusunu hatırlamayacak kadar çok zaman geçiyor işte.. haketmiyorlar uğurlarına yapılan hiçbir şeyi, sevgiyi, önemsenmeyi, dinlenmeyi, öncelik olmayı, anlaşılmayı veya bir baş okşanmasını.. haketmiyorlar.. bir insan geliyor, sevdiğini söylüyor, sana evim diyor ve olmuyor diyip gidiyor. kalana hayat çok zorlaşıyor, birine bir zamanlar ev olmuşken bir anda evsiz kalıyor, boşlukta yalpalanıp duruyor...
Distopik Dünya Mağdurları
Bitki örtüsü umutsuzluk olmuş karanlık bir geleceğin sıcacık kollarına koşar adım geleceğimden habersizdim adeta. Yer, yön duygumu kaybetmiş tek bir çizginin üzerinde koşuyorum sadece. Bunalımın eşiğinden, karamsarlığın kucağından, çaresizliğin yamaçlarından, kanlı kaldırımlardan geçip de geldiğim şu noktaya bak. Umutsuzluk eteğini silkeleyip dökmeseydi beni yollara, buradan çok uzaklarda olmaktı hayalim. Bu dünyadan mağdur ve mağlup ayrılmaktan korkuyorum aslında. Kendim olmaya çalışalı dört sene oluyor, ben hala olmak istediğim yerde değilim, istediğim hayatı yaşamıyorum hala.. Denemediğim de söylenemez ki deniyorum, her sabah gözümü açtığım andan kapattığım ana kadar. Belli ki bir halta yaramıyor. Fakat iyi bir getirisi varsa o da şudur ki artık fotoğraflarda yapmacık gülümsemelerim fark ettirmiyor kendini hatta o anda mutluymuşum, hep orada kalmak istiyormuşum gibi bir halim var genel olarak. Kendimi dahil herkesi kandırabilecek bir ustalıkla gülümsüyorum artık, tabii böyle dile getirdiğimde iyi yönünü anlamakta zorluk yaşamıyor değilim.
Koca bir ip yumağını atmış hayat kucağıma, çözmeye çalışırken esiri olduğumun farkına bile varmamışım her ne kadar sonu tahmin edilebilir olsa da.. Mutlak olan bir şey var ise o da hata yapmanın kaçınılmaz olduğudur, böyle böyle büyüdüğümüz söylenir ama hatalar bizim askerlerimiz sanırdım onlarım kölesi olduğumu anlayıncaya kadar...
Rose
Hiç Sözüm Yokken
Mutlulukla hayaller kurarak, hatta bazen koşa koşa hevesle
geçtiğim yolların asfalt taşları vuruyor kalbime… Nasıl bir döneme denk geldim
bilmiyorum, nasıl böyle hüsranlar arasında yuva yaptım bilmiyorum… Mutsuzluk,
umutsuzluk, düş kırıklığı ve bozuk akıl sağlığı.. Yıllardır beraber oyunlar
oynadığım arkadaşlarımdı, sonra aramıza pişmanlık katıldı. Onun yükünü taşımayı
bir türlü beceremedim, büyüsem de onun yanında hep küçük kaldım…
Yer yer karanlık, bir çocuk için biraz korkutucu ve çıkmaz olan bal sokakta kısılıp kalmışız sanki. Korkmuyorum ama yalnız değilim.. Oyun arkadaşlarımın bildiği tek oyun saklambaç.. Sanki hepsi ebe ve bir tek benim saklanmam gerekiyor, sesleri duyuyorum biraz uzaktan ‘’ 13,14,15 önüm arkam sağım solum sobe…’’ nerede olursam olayım, ya da hangi kuytu köşeye tünersem tüneyeyim her defasında beni sobeliyorlar, ne kadar oynarsak oynayalım ben ebe olamıyorum, bana hiç sıra gelmiyor ve sürekli saklanmak yorucu, yoruldum… Artık saklanmak istemiyorum ama oyunbozan da olmak istemiyorum, bir kere de bulamasınlar istiyorum, saklandığım yerde kalmak, unutulmak istiyorum. Mümkünse kaybolmak istiyorum, bir daha hiç bulunmamak üzere…
Rose
Kahve Kupasında Bir Rakı Damlası
Dargınım hayata, hayatın getirdiklerine... Dargınım bu gün olduğum mutsuz, huzursuz insana... Kırgınım da biraz, öfkeliyim de. En çokta yorgunum. Pasif agresif bir sıkıntı bulutuyum işte süzülüyorum, siliniyorum... Tek bedende iki kişi yaşıyorum sanki. Kendim olmaktan çok uzağım, mutu olmaktan uzak olduğum kadar hem de. Uçurumlar var aramızda, kapatamayacağım yaralar var, aşamayacağım pişmanlıklar var, derin karanlıklar var aramızda... Susmak kolay oluyor, zor olan anlatmak, tekrar tekrar yaşamak, konuşarak anlaşılmak zor olan. Kısa rahatlamalarım oluyor bazen, bir nefeslik güzel duygularım. Kafamın içi durgun bir deniz gibi sakin, serin. Sonra bir rüzgar eser, yağmur başlar huzurlu bulduğum o manzaralara karlar yağar, yumarım gözlerimi, açmamla yanmam bir olur. Kendi cehennemimde bulurum kendimi...
Elimde kalem, dizimde defter, masamda rakı... Sanki tekrar on beş yaşındayım, göz bebeğimde inatla tutunan gözyaşı, dişlerimse sımsıkı kenetlenmiş. O kadar öfkeliyim ki kendime ne konuşmaya, ne yazmaya, ne de yaşamaya mecalim yok. Öyle dargınım ki kendime affedilişi yok....
Sevimsiz Bir Sabah
Kırılanın ne olduğunu bilmezsen nasıl tamir edebilirsin ki?
Kırdığın kadar kırılabilirsin belki ama bu bir telafi değil. Öyle olmuyormuş, bende öğreniyorum seninle. Birilerini mutlu etmek zormuş, kendimi mutlu etmeye çalışırken farkettim. Mutluluğu aramak intihara teşebbüs, arayışında yaşadığın küçük mutlulukları görmemek ise direkt ölümmüş.
Defalarca atmışım kendimi, kafamdaki uçurumdan. Sarkıtmışım düşünce kayalarımdan aşağı ayaklarımı, uykuda gibi sakin ve durgun ruhum. İçimde yanan çaresizliğin keskin kokusu genzimi yakarken, gözümün önünde tek bir soru, insan neden hep sona bırakır kendini??
15/5
Çok konuştukça susuyorum...
Sustuklarım kadar konuşabilmek isterdim, zaman zaman... Anlatacak o kadar şeyim varken hiçbir şey anlatamamanın çaresizliğiyle kavruluyorum.
Anlayamadığım ama sandığım kadarıyla kendimi seçiyorum. Kurduğum saçma cümlelere bir yenisini ekledim ancak duruma oturacak başka bir cümle kurabilir miydim bilmiyorum..
Kendim olduğum anları anımsar gibiyim lakin çoğu hatıram çamurlu su gibi bulanık... Tanrımı seçer gibi hangi zaman diliminde kim olacağımı da seçiyorum, kendim hariç bir çok seçeneğim varken bana hiç sıra gelmiyor.. Deneyip deneyip yanılmalarım da cabası, işin kötü tarafı artık kendimi arayasım da gelmiyor.. Bazen diyorum, bazen sadece bir çiçek olsam etrafa neşe saçsam, geç kalan yağmura telaşlansam... Tabii bu iç çekişlerim de kısa sürüyor, yüksek bir yerden aşağı kendini bırakmak gibi, boşluğun çağrısı gibi...
Dün sabahtan beri okuduğum bir cümle zihnimde dönüp dolaşıp duruyor;Ruhumdan her geçeni dilime vursam, bana ne kalır?
15/All Over
Geçmiş zaman ile anlatılan hiç bir hikayeye inancım yok artık... Sonunda di olduğu için artık bir şey hissettirmiyor anlamına gelmiyor. Di ile tamamlanmış, üzerinden çok sular akmış.... Yine de bir şeyi değiştirmiyor geçmiş zaman. Bahaneleri sebep yapmıyor. Zamanında söylenmemiş sözler bu günün gardiyanları değil yıkıcıları oluyor. Geçmiş her zaman geçmişte kalmıyor,
15/4
Aile İçin...
Son zamanlarda izlediğim çoğu filim veya dizi aynı kapıya çıkıyor, sıkıldım artık. her seferinde sevgiye veya aileye bağlanıyor her şey. ki doğru aile güzel şey, sevgi güzel şey. ya sevgi görememek?
ailemizin bizi koşulsuz şartsız seveceğine indandırıldık, ne olursa olsun bizim yanımızda olacaklarına ve bizi yargılamayacaklarına, hep arkamızda duracaklarına. ya arkamıza dönüp baktığımızda orada yoklarsa? sizce bir çocuk sevilmemeyi ailesi tarafından kabul görülmemeyi kaldırabilir mi? biz biliyor muyuz ailemiz tarafından sevgi görememek nasıl bir şey? empati yapabiliyor muyuz? şahsen ben yapabiliyorum. küçücük bir bebekken terk edilmek, hayata babasız başlamak nedir biliyorum.
o kişinin baba olamamak nedir bildiğini sanmıyorum ama ben evlat olamamak nedir iyi biliyorum.
bir gün bir daha görüşmeyeceğinizi bilmeden, vedalaşmadan vazgeçilen çocuk olmak nedir biliyorum. Sonra geride bir kaç anı kalıyor.
Onunla nasıl uyuduğumuzu hatırlıyorum; O sırt üstü uzanırdı, ben de yüz üstü üstüne uzanırdım. Sabah işe gidene kadar öyle uyurduk.
bir keresinde onunla kaldıktan sonra beni anneme götüreceği zamanı hatırlıyorum; yolda yürürken beni durdurup baş parmağını yalayıp yanağımdaki sütü silmişti. Sonra arkamızdan bir kadın geldi (muhtemelen şu an evli olduğu ve çocuklarının annesi olan kadın) çok sinirlenmişti, eve geri dönmüştük. Babaannem beni odaya götürüp kapıyı üstüme kapatıp yanlarına gitmişti. O kadının boğazına bıçak dayamıştı babaannem ise onları ayırmaya çalışıyordu. Kadının neden annemi görmek için o kadar ısrarcı olduğunu bu gün bile anlamış değilim.
Onun sol yüzük parmağındaki dövmeyi hatırlıyorum; A harfiydi. Bana söylediğine göre benim için yaptırmıştı. nedense inanmamıştım, hala daha inanmıyorum.
Son olarak yaz tatilindeki telefon konuşmamızı hatırlıyorum; Hafta sonu vakit geçirmek için sözleşmiştik. Beni çok özlediğini arayacağını söyledi. Hafta sonu olduğunda ise aradığımda bir kadın sesi; aradığınız numara kullanılmamaktadır... O gün ondan ve onu aramaktan vazgeçtiğim gün oldu. Belli ki o benden çoktan vazgeçmişti. Sadece ben anlamamışım...
Bunca şeyi hatırlamama rağmen hala yüzünü net hatırlayamıyorum ne tuhaf...
Artık üzülmüyorum. Onun hakkında tek düşündüğüm uğur değil hayal kırıklığı olması. Babaannem yanlış isim vermiş. Eminim o da böyle olacağını bilmiyordu.
Bazı insanlar baba veya anne olamaz. biyolojik görevlerini yerine getiren insan müsveddeleri olurlar. O benim için baba olamadı ama umarım başkaları için olmuştur. Zira her yaptığın hatayı geride bırakamazsın bazıları engel olur. Ben ayağına takılan bir taş olmak istemedim, zorla kendimi de sevdiremezdim. Ama o babalıktan kaldı, insanlıktan da öyle....
Rose.
taslak işte
Nasılsın sorusuna yorgunum diyorum genelde, lügatımda kalan tek kelime buymuş gibi tekrarlıyorum hayat nasıl olursa olsun epey zor geçiyorm...
-
Bok gibi biraz, kırılmış gibi değil de daha çok bunalmış gibi, yıpranmış veya eskimiş gibi. Sonuna gelmiş bitmiş de okey'e dönüyor ...
-
Sevgili 15 yaşım, Tarih tekerrür etmeyecek ve senin gibi biri bir daha yer yüzüne gelmeyecek belki, Belki de senin gibi ...
-
Bazen gözlerin görmez, kulakların duymaz Bomboş kalırsın hiçlikte. Yapayanlızlığımın ortasında bile duyduklarım var, Kafayı yemiş...